Hazreti Peygamber yaşamının hiçbir dönemi içerisinde doğruluktan ayrılmamış bir peygamberdir. Onu sürekli olarak izlemekte olan düşmanları yani bir başka deyişle müşriklerin “o bir yalancıdır” şeklinde hiç bir ifadeleri bulunmamaktadır.
Örnek olarak söylemek gerekirse; Hazreti Muhammed (s.a.v), Safa tepesi içerisinde Mekkelileri tebliğ etmek amacıyla bir araya toplamış ve onlara da demiş ki ‘Şu vadinin arka kısmında size saldırmayı isteyen düşman askerleri bekliyor desem inanır mısınız?’ Onlar ise hep bir ağızdan, ‘Elbette, inanırız… senin bugüne dek hiç bir zaman yalan söylediğinin vaki olmamıştır, hiç bir şekilde görmedik…’ ifadelerine yer vermişler.
İşte hicret gerçekleşmeden daha önce kendi yatağına bırakmış olduğu ve Hazreti Ali’ye vermiş olduğu emanetler kime aitti? Müşriklerindi yani düşmanlarındı ve onlar kendi ailelerine güvenmemiş ama Allah Resulune (sav) güvenmiş ve inanmışlardı. İlginç bir şey öyle değil mi?
En büyük düşmanlarından bir tanesi olarak öne çıkan Ebu Cehil bile peygamberimizin doğruluğunu net bir şekilde tasdik etmekteydi. Müşriklerin ileri gelenleri arasında yer alan Haris b. Amir ise şu şekilde ifade ediyor. ‘Ey Muhammed, Vallahi de sen bizlere hiç bir şekilde yalan söylemedin, ama biz sana tabi olur isek yerimizden olacağız, bundan dolayı da iman etmiyoruz.’
Bupost hakkında tartışma